2. Şehir “ortak şeyleri çoğalmış insandır”, fakat artık bir mega makina.

Şehir bir hengame, bir durmaz yatışmaz deveran, bir koşturmaca, bir kompleks olduğu için değil, o bir tür insan olduğu için meydana çıkar.

Kapandığı işinden hareketle bir arza adım attığında ve sıfatı dolayımında her türden arza başını kaldırıp alaka gösterdiği anda insanın etrafına verdiği görüntüyle meydana çıkar. İnsan suretinde şehirlerimiz yok bugünkü günde. Çünkü iş yapan insanı kaybettik. Artık kendi kendine işleyen bir makinadır şehirler. Ve insan da o makinanın bir müstahzarıdır şimdi. Şehir suretinde insanı öldürdük ve makina suretinde bir şehir peydahladık.

İhtiyaçlarını karşılamak amacıyla bir şey yapmadan o şehirde yaşayan insanın, bir şey yapıyor zannettiren gaileleri ise sadece yiyedurmaktan ibaret.  Bir mücbir işleticiye bağımlı olduğu için bile değil, ama insan denen yiyiciye ancak zevahiri kurtaran bir aksesuar yeri veren makina içinde yaşıyoruz. Mononükleik muharrikeye dahil “unsur”dan ibarettir herbir şey o şehirde. Akşam olduğunda ışıklar kendiliğinden yanar. Nakil vasıtaları ve su zaten şebekesi içinde deveran halindedir. Unsurlarının atıkları geridönüşüm istasyonlarına otomatik taşınır ve otomatik olarak yeniden tasarrufa çekilir. Çayır çiçek, ağaç böcek bile otomatik suvarılır. İnsan denen mahluka kıran girse fazla değil üç beş ay içinde sair hayvanat hemencik haşrolur ve katiyetle farkında olmadıkları bu makina şu yeni aksesuarlarını da yaşatır. İnsan lazım değil aslında o şehre…

Üstelik bu şehrin yeni sakinlerini “paylaşak hiçbir koz’a ihtiyacımız yok ki, otomatik payedilir ne çok nimetimiz var”, telkinlerine ve “yine de bu uysallığı garanti edesi” demokrasi memokrasi propagandasına gerek duyurmayan yeni sakinlerini daha bir tercih etmez miydi bu makine!  Edemez. “İnsani değerlerle terbiye” içinmiş gibi görünen ama aslında “insanı aksesuar derekesine” düşüren böylesi diskurlar üretmek sadece insan denen mahlukun icat edeceği bir şeydir çünkü. Otomatik üleştiren bir makina var ise bir yerde eğer, demek ki “üleşmek” denen şey berhava olmuştur o yerde. Tam da o yerde, demokrasi denen şeyin bir başka mekanizma olduğu apaçık ortadadır.

Tab ile fıtrat arasını tefrik edebilmek yine de insana mahsus. Ahlakı ve “bir şeyin ait olduğu yeri tayin etmeyi” yani adaleti makina tertibine terkeden her ne kadar insan idiyse bile, şehir suretindeki bu makinadan dönmek de ancak insan ihtiyarındadır. Bu ihtiyarın makina dediğimiz şeye, otomasyon dediğimiz şeye, sistem dediğimiz şeye, şebeke dediğimiz şeye istihalesi muhaldir zira. Ve ayrıca insan tövbe edebilen yegane varlıktır. Tasvip ve takbih bir tek insana mahsus iki meseledir. Yani sadece insanın insana söyleyebileceği bir sözdür şu: “şehrin senin suretindir, yaşadığın yeri mekanizasyona boğarsan o koca tamil takımı, o acımasız müstahrik evvela seni levazımata tahvil edecektir”.

Yaptığımız şeyleri teklif ettiğimiz ve aynı sıra bir şey yapan insanı takdim ettiğimiz yerdir şehir. Teklif ve takdimlerimiz yoksa şehir de yoktur. Teklif ve takdim ederlik müştereklerimiz çoğaldıkça şehir diye bir yerimiz olur. Sağaltık çoğaltmanın ve yoğunlaştırmanın sonucunda peydahlanan şey ise ancak şehir, işte o zaman artık bir mega makinadır. İkisi de şehir ama! Böyle mi tesviye edeceğiz? Hayır. Farkı teşhis “hizmet telakkisinde sıhhatliysek” mümkün çünkü. Hizmetin görülmesi ile hizmet görmek birbirine uyar şeyler değildir. Fakat bilmelisin ki sen hizmet görüyorsan insansın, hizmetinin görülmesini gözetiyor veya bekliyorsan eğer tamil takımında bir malzemesin sade.

Yorum bırakın